2 Eylül 2013 Pazartesi

ROMA

İLKLER Mİ HER ZAMAN GÜZEL,YOKSA İTALYA MI GERÇEKTEN GÜZEL?
Yıl 1993 annem ve yakın arkadaşları “Altın Kızlar Grubu” olarak İtalya’da. O zamanlar Euro yok “Liret” geçerli ülkede. O kadar değersiz bir para birimi ki; annem geziden önce aldığı liretleri gösterince “vay be diyorum ne kadar çok çikolata alınır bu paralar ile” J
Annemin “Aşk Çeşmesi- Fontana di Trevi”ye para atarken; “kızım büyüdüğünde ilk İtalya’ya gelsin” diye dilek dilemesinden mi bilmem yurtdışına ilk gezim İtalya’yaydı.  
İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulu, açık hava müzesi niteliğinde, tüm yolların çıktığı Roma’ya uçarken kafamda aynı soru dolaşıyordu. Nasıl oluyordu da bir şehrin içerisinde bir ülke yer alabiliyordu?
Dünyanın yüzölçümü olarak en küçük ülkesi Vatikan’da yasama, yürütme, yargının başkanı Papa. Ülkeyi koruyan muhafızlar ise İsviçre vatandaşı. Türklerden vize istemeyen ender ülkelerden biri olan Vatikan’a girişte sanki iki kolunu açarak sizi karşılıyormuş gibi duran “San Pietro Bazilikası” yer alıyor. “Ninja Kaplumbağalar” çizgi filminden isimlerini asla unutmadığım ressamlar “Michelangelo” ve “Raffaello” bu kilisenin yapımında görev almasına karşın heykeller ve sütunlar başta olmak üzere kilisenin büyük kısmını “Bernini” tamamlamış.
San Pietro Bazilikası”nın girişi
Vatikan’nı koruyan İsviçreli muhafızlar

Kiliseye girdiğinizde hem müzik sesi hem de devasa kubbesi nedeniyle içiniz ürperiyor. Sert bir madde olan mermeri nasıl oluyor da yumuşacık kıvrımlar halinde şekle sokabiliyorlar diye hayranlıkla bakıyorum “Pieta” heykeline. “Pieta”; çarmıhtan indirildikten sonra Meryem Ana’nın kollarında yatan Hz. İsa’nın naaşını tasvir ediyor. Kilisenin tavanları ne kadar yüksek diye düşünürken, aşağısında da Papaların mezarlarının yer aldığını öğreniyorum.
“Pieta” heykeli
San Pietro Bazilikası”nın Tiber nehriden görünümü
"San Pietro Bazilikası”ndan görüntüler



“San Pietro Bazilikası” ile bitişik olan  “Dan Brown”un “Melekler ve Şeytanlar (Angels and Demons)” kitabında çok güzel işlediği “Sistine Şapeli”ne (şapel–kilise–katedral bizdeki mescit–cami–ulu cami gibi düşünebilir) doğru ilerliyorum. İçeri girdiğimde resmen nutkum tutuluyor, gözünüzün alabildiği her noktada resimler, figürler var. En can alıcısı; “Michelangelo” tarafından tavana asılı yatakta yatarak yapılan paha biçilemez tavan figürleri. 48 metre uzunluğunda ve 13 metre genişliğinde olan bu tavan ve duvarlardaki fresk figürleri fotoğraf kareleri ile anlatılamayacağından 360 derece görüş açısı sağlayan aşağıdaki linki paylaşıyorum sizlerle. 
Vatikan hakkında değişik bilgilerden biri de “Papanın Şeçimi”. Papa öldüğünde yeni papanın seçimi için kardinaller “Sistine Şapeli”nde oy kullanmak üzere toplanıyor. İlk turda oy çokluğu sağlanamazsa, oy pusulaları sayımdan sonra siyah renk veren bir kimyasal eklenerek yakılıyor. Böylece  “San Pietro Meydanı”nda bekleyen kalabalık ilk turda papanın seçilemediğini anlıyor. Duman beyaz olana kadar yani oy çokluğu sağlanana kadar bu ritüel devam ediyor.  Vatikan’ın en yaşlı kardinali “San Pietro Meydanı”na bakan balkona çıkarak “Habemus papamö (Papamız Var)” diyerek yeni papayı halka takdim ediyor.
San Pietro Bazilikası”nda yer alan “Papaların Listesi”
Vatikan’dan ayrılıp Tiber nehrine doğru ilerlerken “Castel Sant Angelo”nun önünden geçiyorum. Bu kale eskiden hapishane olarak da kullanılmış ve gizli alt geçit ile Vatikan’a bağlanıyormuş. Kalenin önünde aynı isimli bir de köprü (Ponte Angelo) yer alıyor. Köprüden geçerken rahibelerle karşılaşıyorum ve içten gülümseyen “Rahibe Terasa”larla anı ölümsüzleştiriyorum.
Rahibeler ve ben J
Latince “Tüm Tanrıların Tapınağı” anlamına gelen “Pantheon” M.S. 7. yy’dan itibaren kilise olarak faaliyet göstermekte. “Pantheon”un kubbesinin yüksekliği ile çapı eşit olup, kubbenin tavanında yer alan delik “Oculus ”tan içeri yağmur damlaları ve güneş ışınları girmekte.
Kiliseden çıkıp nereye doğru yol alayım diye düşünürken etrafı izliyorum. Allahım tüm binalar mı eski olur ve bu kadar güzel korunur, bizdeki pimapenli pencereler yerine tarihi tahta çerçeveler var tüm yapılarda. Resmen açık hava müzesinde yürüyorum ve anın tadını çıkarırken “Venedik Meydanı -Piazza Venezia”ya vardığımı  “Vittorio Emmanuelle II Anıtı”ndan anlıyorum. Tamamı mermerden yapılmış anıtın üst tarafında tanrıça Victoria’nın atlı araba süren heykelleri ile İtalya’nın ilk kralı olan Victor Emmanuel’in heykeli yer almakta.
Sırtınızı “Vittorio Emmanuelle II Anıtı”na vererek güney doğuya doğru ilerlediğinizde karşınıza çıkan yapı “Roma Forumu-Foro Romano”. M.Ö 7 yy’da yapımına başlanılan ve bin yıl boyunca eski Roma medeniyetinin merkezi olan bu alanda zamanın birçok resmi binası yer almaktaymış. Burayı dolaşırken aklıma Efes geliyor ama aradaki en büyük fark Efes mermer ağırlıklı, buradaki yapıtlar ise tuğladan yapılmış. Forumda yer alan törensel bir yol olan “Via Sacra (Kutsal Yol)” üzerinden geçerek “Colosseum”a ulaşıyorum.

“Roma Forumu-Foro Romano”
“Colosseum”un önünde gladyatör kostümleri içerisinde çok sayıda gösterici yer alıyor. Bu kişilerle fotoğraf çektirip önlerindeki kutuya bozuk para bırakabiliyorsunuz. MS. 72 yılında yapımına başlanıp 80 yılında tamamlanan arena 50 bin kişi kapasiteli bir amfitiyatro.  Arenanın oturma düzeni toplumsal sınıflara göre ayarlanmış; en önde imparator ve soylular arkalarda avam kısmı. Yarışmalar ise insana karşı insan ve hayvana karşı insan şeklinde yapılıyormuş. Arenayı gezerken “Russell Crowe”un Gladyatör filminin kareleri geliyor aklıma.
“Colosseum”
Caddelerde ilerlerken etrafımdan vızır vızır motosikletler geçiyor. Amsterdam’da bisikletsiz yaşam nasıl düşünülemezse İtalya’da da motosikletsiz bir yaşam düşünülemez. Zaten bu daracık sokaklarda ilerlemek için ya yürümeniz gerekiyor ya da motosiklete binmeniz. Aşağıdaki gibi küçük arabalara da sahip olabilirsiniz J

Park etmiş motosikletler ve junior araba J

İtalya deyince akla gelenlerin başında “Trevi Çeşmesi- Fontana di Trevi ”yi (Sadece biz “Aşk Çeşmesi” diyoruz bu yapıta) görünce resmen hayal kırıklığına uğruyorum. Filmlerden, resimlerden, videolardan gördüğüm bu çeşmenin önünde kocaman bir alan var diye hayal ederdim hep. Oysaki mahalle arasında daracık bir yerde “Trevi Çeşmesi”. İnsanların çoğu yapıta bakmak yerine, arkasını dönüp sol eliyle para atıyor havuza, sırf Roma’ya tekrar ziyarette bulunabilsin diye. Ben dileğimi tutup paramı attıktan sonra çeşmeyi incelemeyi başlıyorum.
“Trevi Çeşmesi- Fontana di Trevi ”
Yapıtın tam ortasında yer alan şaha kalkmış at, okyanusun karışıklığını; sakin olan at ise huzur dolu durgunluğu simgeliyor. Çeşmenin üstünde papalık arması yer alıyor. Armanın altında ise Papa XII. Clement’in adı, biraz aşağıda da XIII.Clement’in adı yazılı. Bu adların yazılı olduğu bloğun iki tarafında bulunan 4 kadın heykeli,  4 mevsimi simgeliyor.
“Trevi Çeşmesi”ne 10 dakika yürüme mesafesindeki “Piazza di Spagna – İspanyol Merdivenleri” 138 basamaktan oluşuyor. Avrupa’nın en uzun ve en geniş merdivenleri olarak ünlenen bu yapıtın yakınında dünyaca ünlü markalara ait dükkânlar bulunuyor.

Piazzi di Spagna -İspanyol Merdivenleri”
Aslında şehrin o kadar anlatılacak yeri var ki, yazımda en popüler olan yapıtlara yer vererek anlatmadıklarıma haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Her meydan ayrı güzel. Eğer bir şeyler içip etrafı izlemeyi düşünüyorsanız çiçekçilerin meskeni “Campo di Fiori ”yi, sokak sanatçılarının şovlarını izlemek isterseniz “Piazza Novana”yı, hareketli bir meydan görmek isterseniz “Piazza del Popolo –İnsanlar Meydanı”nı , şehri kuşbakışı izlemek isterseniz “Monte Pincio – Pincio Tepesi”ni önerebilirim. 
Monte Pincio – Pincio Tepesi”nden “Piazza del Popolo –İnsanlar Meydanı”na bakış

İlk gittiğim ülke olduğu için mi acaba İtalya bu kadar güzel, yoksa açık hava müzesi şeklinde olması nedeniyle mi gerçekten çok güzel? Bu sorunun cevabını hala bilemiyorumJJ Tek bildiğim şey mevsim, yer, saat ne olursa olsun meşhur Roma dondurmalarını tatmadan dönmeyin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder