21 Şubat 2014 Cuma

ISTANBUL - ISTIKLAL CADDESI


ISTIKLAL'DE BIR GUN

Sarayları ve tarihi mekanları ile ünlü, dünyadaki çoğu insan tarafından Türkiye’nin başkenti zannedilen, her ne kadar bina dolu olsa da yeşili de bol olan, görenleri kendine aşık eden ama yaşayanları trafiği ile delirten şehir İstanbul.

İstanbul tabi ki tek yazıda anlatılamayacağı için en popüler semtlerinden biri olan Beyoğlu –İstiklal Caddesi’nde yapılabileceğiniz birkaç aktiviteyi paylaşacağım sizlerle.



Çoğu şirketin merkezlerinin İstanbul’da yer alması sebebiyle kısa süreli eğitim, toplantı, organizasyon veya hafta sonu kaçamağı olarak bu güzel şehre geldiğinizde “Acaba ne yapsam?” diye düşünmeyin: ) İşte size “Gezi Olayları” nedeniyle tüm dünyanın bildiği “Taksim Meydanı”ndan başlayıp Tünele kadar uzanan “İstiklal Caddesi” için birkaç öneri…


İstiklal Caddesi'nden görüntü






İstiklal Caddesi’nin girişinde solunuzdaki binalardan sadece kubbeleri gözüken, 1880 yılında inşa edilmiş olan kilisenin adı “Aya Triada Kilisesi”. İstanbul’da yaşayan Ortodoksların ibadet edebilmesi için yapılan bu kilise zarif kubbesi ve geniş bahçesi ile ünlü.

Aya Triada Kilisesi
Halk arasında “Pembe Kilise” diye bilinen “St. Antoine Kilisesi” ise İstiklal Caddesi’nin en çok turist çeken kilisesi. 19. yy başlarında İtalyan Neogotik tarzda inşa edilen kiliseye gelir getirmesi amacıyla 6’şar katlı ve birbirlerine geçitle bağlanan 2 adet apartmanda bulunmakta. “St Antoine Apartmanları” isimli bu yapılar İstiklal Caddesi’nin ilk betonarme yapıları arasında.

St. Antoine Kilisesi”
“St. Antoine Apartmanları”
Tanzimat döneminde, Sultan Abdülhamid ve Sultan Abdülaziz tiyatro seyretmek için İstiklal Caddesi ile Sahne Sokağı’nın kesiştiği köşede yer alan ünlü “    Naum Tiyatrosu”na giderlermiş. 1870 yılında çıkan büyük Beyoğlu yangınında tiyatro binası hasar görmüş. Daha sonra aynı yerde İtalyan mimar tarafından içerisinde 24 dükkan ve 18 dairelerden oluşan “Çiçek Pasajı –Cite de Pera” inşa edilmiş. 1940 lı yıllarda bu pasajda çiçek satılırken daha sonra açılan meyhane ve barlar yüzünden apartman sakinleri ve çiçekçiler binayı terk etmeye başlamış. Mimari güzelliğinin yanı sıra meze çeşitleri, midye tavası ve alkollü içecekleri ile keyifli bir akşam yemeği planı için “Çiçek Pasajı”nı değerlendirilebilirsiniz.

“Çiçek Pasajı – Cite de Pera”nın tavanı



Yemek için çok zaman kaybetmek istemiyorsanız “Çiçek Pasajı”nın Sahne Sokağı’na çıkan kapısındaki İstanbul’un en ünlü kokoreç zinciri olan “Şampiyon Kokoreç”i önerebilirim. İzmir’dekinden farklı olarak burada kokorece domates de konuluyor. Farklı bir tat ama benim favorim hala domatessiz olan. Burayı da tercih etmeyip “Sahne Sokağı”ndan aşağı doğru ilerlediğinizde her çeşit barın, eğlence mekânının yer aldığı Nevizade’ye çıkıyorsunuz. Bira-patates- çerez üçlemesinin yanı sıra yemek alternatiflerinin yer aldığı çok sayıdaki barın tek sokağa açılması nedeniyle birbirine çok yakın masalarda oturduğunuz Nevizade’ye akşam saati gelirseniz sokağın ne kadar popüler olduğunu daha iyi anlarsınız.

“Nevizade”den bir görünüm
Fotoğraf sanatına ilginiz var ise dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısı arasında yer alan Ara Güler’i ve eserlerini iyi bilirsiniz. Galatasaray Lisesi’nin karşı sokağındaki Ara Güler’in atölyesinin alt katında yer alan “Ara Cafe” hem hoş bir mekân hem de ünlülerin uğrak noktası. Ara Güler’in birçok eserinin duvarları süslediği bu mekânda limonata ve ıslak keki tatmanızı öneririm.
“Ara Cafe” konsepti sizi sarmadıysa tarihi “Markiz Pastanesi”ne uğrayabilirsiniz. Pastane dediğime bakmayın yiyecek her şeyi bulabilirsiniz bu tarihi mekanda.   19. yy başlarında Beyoğlu’na şapkasız, eldivensiz, kravatsız çıkılmadığı dönemlerde Markiz Pastanesi’ne de şapkasız girilmediği için pastane yakınlarında şapka dükkanları bulunurmuş. Tavan işlemelerinden tutun da duvardaki seramik çalışmalarına kadar dönemin tarihi dokularını yansıtan bu pastanede kahve içip, cheesecakein tadına bakabilirsiniz.

Markiz Pastanesi görünüm
Markiz Pastanesi görünüm

İstanbul’a her geldiğimde bir şekilde “İstiklal Caddesi”ne uğramama rağmen, “Pera Palace Hotel” Zülfü Livaneli’nin “Serenad” adlı kitabını okuyana kadar ilgimi çekmemişti.
1888 yılında Paris-İstanbul seferlerine başlayan dünyaca ünlü Orient Express Treni”nin yolcularına, alıştıkları yüksek standartları sunabilmek amacıyla 1895 yılında “Pera Palace Hotel” inşa edilmiş. Osmanlı sarayları dışında ilk elektriğin verildiği, ilk elektrikli asansörün ve ilk sıcak suyun bulunduğu bina olan “Pera Palace Hotel’de Mustafa Kemal Atatürk, Kral VIII. Edward, Agatha Christie başta olmak üzere çok sayıda ünlü konaklamış.
Orient Express yolcularını Sirkeci Tren İstasyonu’ndan Pera Palace Hotel’e taşımak için kullanılan orjinal tahtırevan ile ülkemizin ilk ahşap ve dökme demirden yapılan asansörü de bu otelde yer almakta.

Tarihi Tahtırevan

Ülkemizin ilk asansörü –(1892)

Atatürk’ün cephe dönüşlerinde kaldığı 101 nolu oda, 1981(doğumunun 100. Yılı şerefine)  yılından itibaren Atatürk’ün şahsi eşyalarının da sergilendiği müze oda haline getirilmiş. Odada Atatürk’ün kitapları, kıyafetleri, eşyaları yer alıyor. Odayı tanıtan rehberin hikâyesini aktardığı “Hint Seccadeleri” beni çok etkiledi. Rivayete göre;  1929 yılında Hintli bir kahin Atatürk’e üzerinde saat ve 10 adet çiçek resmi bulunan ipek bir seccade hediye eder. Ancak seccadenin sırrı Atatürk öldükten sonra ortaya çıkar. Seccadenin üzerindeki saat motifinin Atatürk’ün beyin ölümünün gerçekleştiği 09:07’yi gösterdiği, 10 adet çiçek motifinin ise Kasımpatı olduğu yani 10 Kasımı sembolize ettiği araştırmacılar tarafından tespit edilmiş.
101 Nolu Atatürk Odası
Hintli bir kahin tarafından hediye edilen seccade
Seccadenin üzerinde yer alan 09:07’yi gösteren saat motifi

101 nolu odayı gezdikten sonra Pera Palas’in tarihi dokusuna görmek amacıyla otelin içini dolaşabilir veya pastanesinde muhteşem tatlılarla gezinize kısa bir mola verebilirsiniz.
Pera Palas Hotel’in içerisinden görüntü

Patisserie de Pera’daki tatlılar

Bu yazıyı yazarken Lizbon’daki sarı tramvaya, San Francisco’daki tahta tramvaya bindiğimi ama İstiklal’deki kırmızı tramvaya binmediğimi fark ettimLL İstanbul’da önce atlı sonra da elektrikli olarak sürdürülen tramvay hizmeti günümüzde ortalama 2.500 kişinin Taksim – Tünel arasında ulaşımı sağlıyormuş.
İstanbul Boğazı ve Haliç’i panoramik olarak görmek isterseniz 528 yılında Fener kulesi olarak inşa edilen Galata Kulesi’ne uğramalısınız. 1638 yılında Hazerfan Ahmet Çelebi’nin tahtadan yaptığı kanatları ile buradan  Doğancılar’a uçması ile ünlenen Galata Kulesi’nin terasına 7 katlı asansör ile ulaşılıyor.
 
Galata Kulesi
1863’de Londra’da hizmete giren toplu taşıma sisteminden (detaylı bilgi Londra yazımda yer almaktadır) sonra inşa edilmesi nedeniyle dünyanın 2. metrosu unvanını alan “Tünel” Taksim- Karaköy semtlerini birbirine bağlamakta. Sultan Abdülaziz döneminde (1874) tamamlanan Tünel 573 metrelik dik mesafeyi 90 saniyede aşmakta.
Tünel ile İstiklal Caddesi’nin sonuna geldiğimize göre yazının da sonuna gelmiş bulunuyoruzJ “Tarif ettiğin yerlerdeki tatlar bana göre değil” veya “yedim yedim hala açım” diyorsanız işte size yemek için son öneriler; “Kızılkayalar”da “Islak Hamburger” (hamburger sarımsaklı sizi uyarmış olayımJ)veya Bambi’de kaşarlı dürüm, İnci Pastanesi’nde profiterol, Asmalı Mescit’te  soğuk bira – patates veya tarihi Pano Şarap evinde şarap tadımıJJ

Türkiye’nin en ünlü ve en kalabalık caddesinde güzel zaman geçirmeniz dileğiyle …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder