DÜNYANIN 7 HARİKASINDAN “KOLOSSOS” VE ŞÖVALYELER ŞEHRİ ÇOK YAKINIMIZDA…
Son dönemin en popüler konusu “Hafta sonu Yunan Adaları’na gidelim mi?”. Cennet ülkemin Çeşme’sinden Sakız’a, Ayvalık veya Dikili’sinden Midilli’ye, Bodrum’undan Kos’a, Marmaris veya Fethiye’sinden Rodos’a, Kuşadası’ndan Samos’a feribotla geçiş var. En önemli sorulardan biri “Peki vize gerekli mi?”. Eğer geçerli bir Schengen vizeniz varsa veya yeşil pasaport sahibi iseniz feribot bileti alıp, yurtdışı çıkış harcınızı yatırmanız yeterli. Vizeniz yok ise; kapıda vize uygulamasından yararlanabilmek için seyahat tarihinizden 2 gün önce feribot acentesine giderek pasaport, fotoğraf ve vize başvuru formunu doldurarak ücretini ödemeniz ve seyahat günü gidip vizeli (genellikle 15 günlük 2 kez giriş çıkışlı vizeyi veriyorlar) pasaportunuzu almanız gerekli. Bazı cruise şirketleri “Vizesiz Yunan Adaları Turu” düzenliyor. Bunların dışında TR vatandaşlarının kendi başına vizesiz olarak yunan adalarına giriş hakkı yok.
Vize işlerini hallettikten sonra feribot biletini alıp kendi başınıza gidebileceğiniz yerler arasında (Santorini, Mikanos’a Türkiye’den direk feribot bulunmamakta) benim favorim şövalyeler şehri Rodos.
Ege Denizi’ndeki “12 Adalar”dan en büyükleri arasında Rodos. “UNESCO Dünya Mirasları Listesi”nde yer alan birçok yapıta ve “Dünyanın 7 Harikası” olarak kabul edilen “Rodos Heykeli”ne ev sahipliği yapıyor. Limanda inip adaya doğru baktığınızda yapımı iki yüzyıl süren ve 4 km uzunluğu olan surlardan gözünüzü alamıyorsunuz.
Rodos’un girişindeki kale surları |
Adayı kaplayan surların içerisinde kalan alana “Eski Şehir- Ortaçağ Şehri – Old Town” deniliyor ve bu mahalle “UNESCO Dünya Mirası Listesi”nde yer alıyor. Daracık sokakları olan ortaçağ şehrinde ilerlerken sağlı sollu çok sayıda hediyelik eşya dükkânına denk geliyorsunuz. Adanın girişindeki dükkânlar yerine ara sokaklarda yer alanları tercih edersiniz, aynı ürünü daha ucuza satın alabilirsiniz.
Merkeze doğru yürürken; bu dar sokaklarda eskiden “Rodos Şövalyeleri’nin bulunduğunu düşününce insan bir anda ürperiyor. Sokakları gezerken dikkat etmeniz gereken şeylerden biri de taş zemin. Siyah ve beyaz çakıl taşlarından oluşan hatta terlik ile yürüyorsanız ayağınızı yoran bu zemine “Hohlakia” deniyormuş. Zemine yapılacak şekle karar verildikten sonra, benzer şekil ve boyutlardaki taşları toplayıp önce siyah taşları sonra da beyazları çimento ile yapıştırıyorlarmış. Oldukça emek isteyen bu sanatın sonucunda ortaya çıkan zeminin çok dayanıklı olduğu söyleniyor.
Yunanistan’ın EUR’ya geçmeden önceki para birimi “Drahmi” |
Arap mimarisini andıran küçük ahşap minaresi, çatısı ve pencereleri ile “Sokrtatos Caddesi”nde yer alan caminin adı “Mehmet Ağa Camii”.
Hipokrat Meydanı- Hippocrates Square (Plateia Ippokratous) |
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1531 yılında yaptırılan “Süleymaniye Camisi” Rodos’un en büyük camisi. 18.yy’da onarılan bu camide ağaç işlemeciliğinin nefis örneklerinden olan minber kestane renginde olup altın yaldızlı ayetlerle süslenmiş.
Mehmet Ağa Camii |
Etkileyici manzarayı seyretmek veya adayı tepeden fotoğraflamak isteyenlere “Saat Kulesi –Roloi”yi tavsiye ederim. 1851 yılında yapılan bu tarihi yapıt gözetleme kulesi olarak da kullanılmış. 2. Dünya Savaşı’nda zarar gören tarihi eserlerden biri olan “Saat Kulesi” yapılan restorasyon çalışmaları sonrasında turizme yeniden kazandırılmış.
Süleymaniye Camii |
Saat Kulesi –Roloi |
Surların kenarındaki hendek – Mediaval Moat |
“Mandraki Limanı”ndaki “Eleftherias Meydanı” |
Kale surlarından “Saint Nicholas Kulesi -Tower of Saint Nicholas”ın görünümü |
Tarihi açıdan birçok yapıt sunan Rodos adası aynı zamanda plajları ile de ünlü. Lindos’takiler en popüleri arasında ancak yeterli vaktim olmadığı için plajları görmeden ayrılıyorum adadan. Eee ne de olsa Rodos’u tekrar ziyaret etmek için bir neden olmalı değil mi??:):)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder