6 Mayıs 2013 Pazartesi

BUDAPEŞTE

TUNA NEHRİ’NİN VAZGEÇEMEDİĞİ ŞEHİR…BUDAPEŞTE
Gidene kadar asla ilgimi çekmeyen, gittiğimde ise “Neden daha önce gelmedim?” diyerek ayrılmakta zorlandığım, Avrupa’daki diğer ünlü şehirler kadar popüler olmaması nedeniyle haksızlık edildiğini düşündüğüm, adeta bir açık hava müzesi havasına sahip, güzelliklerini paylaştıkça insana mutluluk veren şehir BUDAPEŞTE. Bu tarih kokan şehrin 28 km. uzunluğundaki Tuna Nehri ile ikiye bölündüğünü, bir yakasının “Buda”, diğer yakasının “Peşte” isimli iki bölümden meydana geldiğini çoğu kişi gibi ben de bilmiyordum.

Bana göre bu şehri keşfetmenin en güzel yolu yürümek. Tuna nehri ve üzerindeki köprüler sayesinde kaybolmak neredeyse imkânsız. Eğer yürüyerek dolaşmanın zor ve yorucu olacağını düşünüyorsanız müze ve toplu ulaşım araçlarında kullanabileceğiniz (metro, otobüs, füniküler) “Budapest Card” lardan satın alabilirsiniz.

Şehri tanımaya başlarken; fotoğraf meraklıları için panoramik fotoğraf çekimleri açısından en uygun nokta olan ve şehri kuş bakışı görebileceğiniz “Gellert Tepesi” ilk durağınız olmalı. Bu tepe hakkında birçok farklı hikâye olmasına rağmen, 1046 yılında Hristiyanlığı kabul etmek istemeyenlerin, Piskopos Gellert’ i bir fıçıya koyup bu tepeden aşağıya yuvarladığı söylentiler arasında en yaygın olanıdır.

Gellert Tepesinden Şehre Bakış

Uğruna şiirler ve şarkılar yazılan Tuna nehrinin üzerindeki 8 köprü ile Buda ve Peşte birbirine bağlanmakta. Ama bunlardan en ünlüleri “Chain” ve “Elizabeth” köprüleri. “UNESCO Dünya Mirasları Listesi”ne 1987 yılında dâhil olan “Kale Alanı” na çıkmanın en iyi yolu ise “Chain Köprüsü” nün sonunda yer alan ve yaklaşık 100 metre uzunluğundaki füniküler(*). Füniküler aracılığıyla şehrin yukarı yakasındaki kaleye ulaştığınızda üç ana yapıtla karşı karşıya kalıyorsunuz: “Kraliyet Sarayı (Royal Palace)”, “Balıkçılar Burcu (Fishermen’s Bastion)” ve  “Matthias Kilisesi”.
Halk arasında “Kale” olarak bilinen “Kraliyet Sarayı”, günümüzde saray özelliğini yitirmiş ve içerisinde “Macar Ulusal Galerisi” ni, “Budapeşte Tarihi Müzesi” ni, “Széchényi Ulusal Kütüphanesi” ni ve “Çağdaş Sanatlar Koleksiyonu” nu barındırmaktadır. Avrupa tarihine ve bu tarihin bize mirası olan eserlere meraklı iseniz bu yapıtlara mutlaka zaman ayırmalısınız.

(*)Füniküler; Bir dağ veya tepe gibi eğimli arazide, halatlarla yukarıya çekilerek çalışan raylı bir taşıma aracıdır.

Kraliyet Sarayı ve Ben
13. yüzyılda inşa edilen “Matthias Kilisesi” 15. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ ın şehri ele geçirmesi ile camiye dönüştürülmüş. Günümüzde kilise olarak yararlanılan yapıt mistik havası ve olağanüstü akustiği ile çoğu zaman düğün organizasyonlarına ve benzeri etkinliklere ev sahipliği yapmakta.

Şehirde kısa bir yürüyüş yaparak güzel kareler yakalamak istiyorsanız, savaşlarda önemli rol oynayan balıkçılar locasını onurlandırmak amacıyla inşa edilen “Balıkçılar Burcu” na mutlaka uğramalısınız. “Buda” yakasındaki gezimizi sonlandırıp, “Peşte” tarafına geçerken “Margaret Adası” nı daha yakından görmek amacıyla “Margaret Köprüsü” nü kullanabilirsiniz. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp, bol oksijen ile piknik yapmak için yeterli zamanınız varsa 2,5 km uzunluğundaki “Margaret Adası” nı da gezilecek yerler listenize eklemenizde fayda var.

Balıkçılar Burcu
Şehrin doğu yakası olan “Peşte” ye geçerken sizi göz kamaştıran ihtişamıyla devasa yapıt “Parlamento Binası” karşılıyor. Yapımında 40 kilo altın kullanılan görkemli binanın içine girdiğinizde mimaride yaratıcılığın sınırının olmadığını düşünüp, kendinizi geçen yüzyıllardan kalma bir prens veya prenses gibi hissedebilirsiniz.

Parlemento Binası
İlk Macar hükümdarına ithafen yapılan “Aziz István Bazilikası” şehrin en büyük kilisesidir. İçerisindeki “Aziz István Şapeli” nde Aziz István’ ın mumyalanmış sağ eli bulunmakta ve çoğu kişi tarafından bu kilise kutsal sayılmaktadır.

Chain Köprüsü ve Arkada Aziz Istvan Bazilikası
Budapeşte halkının yaşam tarzını gözlemleyebileceğiniz ve bu bölgenin yerel yemeklerinden tadıp, alışveriş yapabileceğiniz çok sayıda dükkânın yer aldığı “Váci Utca” ya (*) akşamüstü gitmenizi tavsiye ederim. Böylece İstanbul’ un meşhur İstiklal Caddesi’ ni andıran sokağın tarihi dokusunu ve hareketliliğini hem gündüz hem de gece görme fırsatı yakalayabilirsiniz.

(*) Utca: Macarca Sokak demektir.

Tuna nehrinin tadını daha fazla çıkarmak isterseniz; nehir boyunca geziler düzenlenen tekne turlarına katılabilir ya da nehir kıyısında yürüyebilirsiniz. Peşte tarafından yürümeye karar verirseniz, nehir kıyısındaki demir ayakkabılara dikkat etmeyi unutmayın. Yahudi Anıtı olarak anılan bu eser, “İkinci Dünya Savaşı”nda faşist yönetim tarafından vurularak nehre düşen ve arkalarında yalnızca ayakkabılarını bırakan Yahudilerin anısına yapılmıştır.

Yahudi Anıtı
Gezinin son durağı olarak halkın sanata olan yoğun ilgisinin en önemli göstergelerinden biri olan “Opera Binası”nı ziyaret edebilirsiniz. Binanın akustiği ve iç tasarımı göz önüne alındığında dünyanın sayılı operaları arasında yer aldığını anlamak mümkün. Eğer ziyaretiniz sırasında opera veya bale gösterisi varsa bu zevkten kendinizi mahrum etmeyerek hemen bir bilet almanız tavsiye edilir.

Avrupa’ nın Zarif Şehri’ nden Ayrılırken

BUDAPEŞTE;  bir kez gezilip görüldükten sonra ayrılması en zor gelen yerlerden biri. Bu şehri bırakmak için insanın gerçekten de önemli sebepleri olmalı. Eğer ülkenizde sizi de benimki gibi çok seven ve destekleyen bir aileniz ile yakın dostlarınız yoksa; Budapeşte’ den ayrılmanız daha da zor olacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder