3 Mayıs 2013 Cuma

MADRİD

İZMİR’DEN SONRA YAŞAYABİLECEĞİM TEK ŞEHİR: MADRİD

Uğruna bir yıl boyunca dilini öğrenmeye çalıştığım, birçok ülkeyi gezip gördükten sonra, ancak gitme fırsatı bulduğum, diğer tüm başkentler gibi kasvetli bürokratik binaların yükseldiğini düşündüğüm şehir MADRİD. Bu şehir için ne kadar plan yaparsanız yapın mutlaka bozulacaktır. Çünkü geziniz sırasında gördüğünüz her yapı dikkatinizi çekip, yolunuzun değişmesine yol açacaktır.

Madrid’e kafa dengi arkadaşlardan oluşan bir grup ile gitmenizi tavsiye ederim ama ister yalnız isterse bir grupla olun illaki referans noktanızı “Puerto Del Sol Meydanı” olarak belirleyin. Böylece yürüyerek keşfedebileceğiniz bu şehirde kaybolmanız imkânsız hale gelecektir.
Ünlü İspanyol edebiyatçı Cervantes ve onunla bütünleşen roman kahramanları “Don Kişot”, “Sanço Panço” ile “Rosinante”nin bronz heykellerinin yer aldığı “İspanya Meydanı (Plaza de Espana)” şehrin en popüler meydanları arasında. Bu meydan sadece heykelleri ile ünlü değil, 1950'lerde şehrin en yüksek binaları olan ve Otamendi kardeşler tarafından inşaa edilen “Edificio Espana” ile “Torre de Madrid” de burada yer almakta.

Bu güzel meydandan sonra rotamızı şehrin en görkemli binası olan “Kraliyet Sarayı (Palacio Real)”na çeviriyoruz. Günümüzde devlet törenleri için kullanılan saray, tarih boyunca birçok krala ev sahipliği yapmış. İspanya tarihinin aynası olan bu sarayın içerisini gezdikten sonra, sarayın bahçesine geçerek yeşilin ve sessizliğin tadını çıkarmayı unutmayın


Kraliyet Sarayının Bir Bölümü
Saray bölgesinden ayrılıp şehrin güneyine doğru inerken karşınıza çıkan katedralin ismi arapça “Küçük Duvarlı Şehir” anlamına gelen “Almudena”. Bu katedralin planları çizilirken cami olarak tasarlandığı, fakat 19. yüzyılda katedral olarak temellerinin atıldığı birçok tarihi kaynakta anlatılmakta.
Madrid’i Madrid yapan yerlerin başında gelen “Büyük Meydan (Plaza Mayor)” 129 metreye 94 metrelik ölçüleri ile dikdörtgen şeklindedir. Duvarları resimlerle süslü 3 katlı binalarla çevrilen meydana 9 ayrı kapıdan girilebilir.  Tarihte engizisyon mahkemeleri davalarına, idamlara, törenlere, boğa güreşlerine ve gösterilere ev sahipliği yapan bu meydana bakan, toplam 237 adet balkon vardır. Bu tür organizasyonları izlemek üzere bu balkonların gösteri boyunca satışa çıkarıldığı söyleniyor. “Plaza Mayor”un tadını çıkarmak istiyorsanız; meydandaki kafelerden birine uğrayıp, Sangria (*) siparişi verin ve muhteşem kokteylinizi yudumlayarak anı ölümsüzleştirin.
Sangria, meyveli bir şarap kokteylidir. Tipik olarak içinde kırmızı şarap, meyve parçaları, şeker veya bal gibi bir tatlandırıcı ve rom ya da votka gibi kuvvetli bir içki bulunur.


Büyük Meydan (Plaza Mayor)
Tüm şehir halkının yanı sıra turistlerin de buluşma yeri olan ve şehrin  “ Sıfır Noktası” olarak kabul edilen “Plaza Puerto Del Sol ” İspanyolca “Güneşin Kapısı” demektir. 15. yüzyıl Madrid’ini çevreleyen surların doğudaki kapısı olan ve doğan güneşin şehri bu kapıdan aydınlatmaya başlaması nedeniyle meydana bu isim verilmiştir.  Yarım ay şeklindeki meydanın güneyinde “III. Carlos Heykeli”, kuzeyinde ise Madrid’in simgesi olan bronz ayı ve kocayemiş ağacı heykeli yer almaktadır. Efsaneye göre bronz ayının önünde fotoğraf çektirenler bu şehri tekrar ziyaret ederlermiş, sizde bu şehri sevdiyseniz burada fotoğraf çektirmeyi unutmayın. Bu meydanda daha fazla zaman geçirmenin yollarından biri de yemek yemek. Çok sayıdaki “Tapas” restoranlardan birinde karnınızı doyururken etrafı izleyebilir ya da 18. yüzyılda kurulan ve şehrin en işlek pastanesi olan “La Mallorquina”dan aldığınız pastanın yanında kahvenizi yudumlayabilirsiniz.

Tapas: Küçük tabaklara hazırlanan İspanyol meze çeşitleridir.

Şehrin diğer ünlü meydanlarından “Plaza de Cibeles”e geldiğinizde;  sizi, aslan ve kadın heykelinin yer aldığı bir çeşme karşılamakta. Bu çeşmenin arkasında yükselen ve kusursuz mimari ise şehrin merkez postanesi “Palacio de Comunicaciones” tir.
 
Plaza de Cibeles ve Madrid Merkez Postanesi
Şehrin gürültüsünden uzaklaşmak ve bol oksijen almak isterseniz bir sonraki durağınız “Parque del Buen Retiro olmalı. Şehrin akciğeri olan ve peyzajı ile dünyadaki sayılı parklar arasında yer alan “Parque del Buen Retiro  1,4 km2 alan üzerine kurulmuştur. “12. Alfonso”nun heykelinin de yer aldığı yapay gölde kano yapmak, bisiklet kiralamak, piknik yapmak ya da çimlere oturarak kitabınızı okumak bu parkın size sunduğu fırsatlardan sadece birkaçı. 1887 yılında inşa edilen “Kristal Saray (Palacio de Cristal)” da bu parktan ayrılmadan önce görmeniz gereken yerler arasında.


"Parque del Buen Retiro"daki 12. Alfonso Heykeli ve Yapay Göl

Kristal Saray ve Ben
İspanya üç “F” si ile ünlü bir ülkedir; “Festival”, “Flâmenko” ve “Futbol”. Ülkeye adım atmadan önce, gideceğiniz tarihlerde “Boğa Güreşi Gösterileri” veya “Domates Festivali” var mı diye mutlaka araştırın. Flâmenko için ise şehrin en kalabalık caddelerinden “ Gran Via”daki herhangi bir gösteri merkezinden bilet satın almanız yeterli. Son olarak futbolun kalbinin attığı, 80 bin kişi kapasiteli ”Estadio Santiago Bernabéu Stadyumu”nu görmeden geçmeyin.

Eğer deniz ürünlerini seviyorsanız Madrid sizin için vazgeçilmez bir şehir. “Atocha” tren istasyonun karşısında olan ve şehrin en ünlü mekânlarından biri “ Bocadillos de Calamares” isimli kafelerden birinde ekmek arası okyanus kalamarı yemeyi ve yanında bira içmeyi unutmayın.

Ekmek arası okyanus kalamarı
Madrid ile İzmir arasında…
Yapılan araştırmalara göre; İzmir’de yaşayan insanların, şehirlerini terk etmeyi düşünmedikleri ortaya çıkmış. Dünyanın yaşayan, yaşarken de keyif veren ender şehirlerinden biri olan Madrid’in, yaşamak için İzmir’in alternatifi olabileceğini düşünüyorum. Dilini öğrenme sürecinde, bu şehre gelme kararını almadan önce ve hayatımın her evresinde arkamda olan ailem ile bu şehre tekrar gelme sözü vererek, şehirden ayrılıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder