4 Temmuz 2013 Perşembe

AMSTERDAM

BİSİKLETLER VE ÖZGÜRLÜKLER ŞEHRİ… AMSTERDAM
Kartların en çok sevdiğim özellikleri mil biriktirmeleriJ Hazır birikmiş millerim, geçerli vizem ve senelik iznim varken Hollanda’ya gitsem nasıl olur diye düşünürken, bir anda kendimi “Hotel Iron Horse”un 5 gecelik ücretini öderken buluyorum.
Türkiye’de ve yurtdışında çoğu geziye beraber gittiğim arkadaşım Neslihan ile güzel bir yolculuk sonrasında “Vondelpark” yakınlarındaki otelimize giriş yapıyoruz. Yol yorgunluğundan sonra keşif turuna çıktığımızda ilk durağımız; içerisinde küçük bir göl ve “Film Müzesi”ni barındıran “Volderpark” oluyor. Parkın içerisinde kaybettiğiniz eşyalarınızı daha sonra bulabilmenizi sağlayan “Kayıp Eşya Çiti –Vindhek Vondelpark Findfence ” bölümüne daha önce gezdiğim parklarda denk gelmemiştim. Kaybettiğim eşyaların üstüne soğuk su içmeyi öğrendiğim için bu bölüm oldukça ilgimi çekiyor.

Vondelpark’daki Kayıp Çiti



Şehrin güney ucundaki müzeler bölgesinde; Hollanda sanatından, dini ve altın çağın başyapıtlarına kadar rakip tanımaz koleksiyonları içeren, şehrin en büyük müzelerin biri olan “Rijks Museum (Devlet Müzesi)”, Van Gogh’un çizim, taslak ve resimlerinin birçoğuna ev sahipliği yapan  “Van Gogh Museum”, modern sanat müzesi olan “Stedelijk Museum”  yer alıyor. Özellikle “Van Gogh” ve “Rijks” müzeleri önünde oluşan uzun kuyruklardan dolayı biletleri şehrin belirli bölgelerinde bulunan “Tours & Tickets”dan temin ederseniz zaman kaybının önüne geçmiş olursunuz.  Müze bölgesinden ayrılmadan önce Fasıl Say’ın ve dünyanın önde gelen müzisyenlerinin konser verdiği “Concert-gebouw” ile “I Amsterdam” yazısının önünde fotoğraf çekilmeyi unutmayın.
 “Rijks Museum” ve “I Amsterdam” yazısı
Elimden bir an bile bırakmadığım şehir haritasında, bulunduğum yere yakın olan nereler var diye göz gezdirirken  “Albert Cuyp Market” dikkatimi çekiyor. Burası meyve, sebze, balık, peynir, çiçek, çikolata, kıyafet, kozmetik aklınıza gelebilecek her şeyin sokak tezgâhlarında satıldığı bir Pazar alanı. “Albert Cuyp Market” in hafta sonları ve güneşli havalarda çok kalabalık olduğunu belirtmek isterim.
Amsterdam’ın ünlü meydanlarından biri olan “Leidseplein” meydanına doğru ilerlerken, eskiden kilise olarak faaliyet gösteren ancak günümüzde disko olarak tüm gençlerin uğrak mekânı olan “Paradiso”nun önünden geçiyoruz. Düşünsenize Türkiye’de eskiden cami olan bir yeri eğlence mekânı yaptıklarını, taşlarlar vallahi J “Leidsplein”e geldiğinizi meydanın ortasındaki açık tuvaletlerden ve idrar kokusundan anlayabilirsiniz. Çok fazla bira tüketen bir toplum olduğu ve bu meydanda düzenlenen festival vb. etkinlikler sebebiyle tuvalet sorununu böyle çözdüklerini öğreniyorum. Görselliği muhteşem olan “Stadsschouwburg” tiyatro binası ile güzelleşen “Leidsplein” meydanı niçin açık tuvaletlerle katlediliyor diye düşünüyorum.
Amsterdam özgürlükler şehri olarak biliniyor ve yasal olarak satılan haşhaş vb. ürünlerin başında da “Space Cake” geliyor. “Leidsplein” meydanındaki “Bulldog Coffee Shop” “Space Cake” ile ünlü mekânlardan biri. Sigara dahi içmeyen biri olarak bu mekân ilgimi çekmezken, aynı meydanda yer alan “Febo” restoranı şiddetle tavsiye edebilirim. Öncelikli olarak bu restoranda yiyeceğiniz fast food ürünleri (kroket, hamburger vb.) özelliklerine göre (ketçaplı, mayanozli, turşulu vb.) olarak cam bölmeler içinde sınıflandırılmış durumda. Duvara monte şeklindeki otomat makineden yiyeceğinizi alıp, gezinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. 

Leidsplein” deki görselliği ön planda olan “Stadsschouwburg” Tiyatro Binası
“Leidsplein”deki açık tuvaletler 
“Febo” Restoran’daki otomatik fast food makinesi
En çok tartışılan konulardan birisi Hollanda’nın mı laleleri ünlü yoksa Türkiye’nin mi? 16'ncı yüzyılda Kanunş Sultan Süleyman tarafından Hollanda Kralı'na gönderilen laleler Anadolu’dan Avrupa’ya yayılmış ve günümüzde Hollanda dünyanın en çok lale üreten ve satan ülkesi halini almış. Siz de lale soğanı veya çiçek satın almak isterseniz “Singel” nehri kıyısındaki “Flower Market – Çiçek Pazarı”na uğramalısınız. Amsterdam hatırası olarak lale soğanı alabileceğiniz gibi, bu pazarda yer alan dükkânlardan yerel hediyelik ürünler de satın alabilirsiniz.
Rokin caddesinden “Dam” meydanına doğru ilerlerken, yön tabelalarının birinde “Beginjhof” yazısı gözüme çarpıyor. “Beginjhof”a geldiğimizde bölgeyi tanıtıcı açıklamalardan; Amsterdam’ın en eski tahta evi olan “The Wooden House” un 15.yy’da yapıldığını ve bu yapıt ile birlikte eski Hollanda evlerinin bu alanda yer aldığını öğreniyorum.

“Beginjkof” evleri
Amstel ırmağının üzerine kurulan su bendi ("dam") olan Amstelredamme'ın zamanla Amsterdam olmasından geliyormuş şehrin ismi. Bu yüzdende “Dam Square” başkentin en önemli meydanının adı. Balmumu heykelleri ile ünlü “Madame Tussauds” müzesi, dışı sade içi ise bir o kadar görkemli olan “Koninklijk Paleis” (Kraliyet Sarayı) ile 15. yy’da inşaa edilen “Nieuwe Kerk” (Yeni Kilise) bu meydanda yer alıyor.  Londra’dayken gezme fırsatını bulduğum “Madame Tussauds” müzesini bu sefer pas geçiyorum. Saray ve kiliseyi fotoğrafladıktan sonra, sağlı-sollu hediyelik eşya dükkânlarının bulunduğu “Damrak” caddesinden ilerleyerek tekne turlarının kalktığı alana geliyorum.
Tekne turuna katılacağınız en güzel zaman gün dönümleridir(sabah erken saatlerde veya akşamüstü). Böylece hem gündüz hem de gece ışıkları ile şehri fotoğraflayabilme şansını elde ederseniz. Amsterdam’da tekne turlarından biri küçük tur, diğeri büyük tur. Size tavsiyem büyük turu seçmeniz, böylece daha önce pas geçtiğiniz yerleri görme fırsatını yakalıyorsunuz.

Bu yazıyı okuyan erkekler neden şimdiye kadar “Red Light District”ten bahsetmediğimi düşünebilirler. Bu caddeyi ışıklarıyla birlikte akşam görmek istiyordum. Ancak başka bir yeri ararken girdiğimiz bir sokağın “Red Light District” olduğunu karşılaştığımız manzaradan anlayınca bir daha gelmemize gerek kalmadı. Bu caddeyi anlatmama gerek yok çünkü ben nasıl anlatırsam anlatıyım siz illaki görmek isteyeceksiniz haklı olarak. Tek ve en önemli ayrıntı; sakın ola bu sokakta fotoğraf çekmeye kalkmayın!!! Polisler fotoğraf makinenize el koyabilir.



                                "Bisiklet Park Edemez"
 














Bisiklet yollarında yer alan trafik lambaları



 
Kentin önemli ulaşım aracı bisiklet. Bisikletler üzerinde yaşlı teyzeler, küçük çocuklar, işe giden takım elbiseli adamlar ve topuklu ayakkabı bayanlar görünce siz de benim gibi şaşırmayınJ Türkiye’de olsa giydiğiniz her elbisiye göre bisiklet değiştiririz yada en yüksek vitesli , lüks , rahat bisikletleri alırız. Ama bu şehirdeki bisikletler o kadar eski ki inanmazsanız diye fotoğraflayım istedim. Eski olmasına bakmayın, araştırmalara göre en çok bisiklet hırsızlığı olan ülke Hollanda’ymış. Şehirde yaklaşık 1 milyon adet bisiklet bulunduğunu öğrenince; yolları, ışıkları, tabelaları tüm ayrıntıları düşünmelerini de normal. Eee hal böyle olunca yaşlı teyzelerin bile kondisyonu süper , hatta insanların genelde fit olmalarının nedeni de  günlük spor aktivitelerini yaşamın bir parçası olarak gerçekleştirmeleri.

Daha önceki gezi yazılarımda da belirttiğim gibi yeni tatlara açık olmayan birisiyim. Amsterdam’da hayat kurtaran patatesler mevcut. Her köşe başında patates satan büfeler var. Envaii çeşit soslardan hangisini isterseniz küllah şeklindeki patatesinizle birlikte alabiliyorsunuz. Tüm gezi boyunca her gün yediğim patateslerin tadı inanın hala damağımda.

Ayrıca Hollanda  süt ve süt ürünlerinden özellikle peynirleri ile ünlü. Almayacak olsanız dahi sırf peynir çeşitlerini görmek için mutlaka bir peynir dükkanına uğrayın. Yazımın sonuna gelmişken özellikle belirtmek isterim ki hala favorim “İzmir Tulum Peyniri” :)
 
Peynir dükkanı, sevgili inek ve benJ


Amsterdamda geçirdiğim 5 günün sonunda aklımda kalan en önemli ayrıntı; her konuda özgürlük sunan bu şehirde nasıl oluyorda kimse kimseyi rahatsız etmeden eğlencesine devam edebiliyor? Siz de özgürlük alanınızı  keşfetmek istiyorsanız bu şehri gezilecekler listenize mutlaka ekleyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder