11 Temmuz 2013 Perşembe

DUBAI

DEVELERİN VE FERRARİ’NİN BİR ARADA OLDUĞU ŞEHİR DUBAİ
Ağabeyimin düğününe 2 hafta var ve ben Dubai yolcusuyum. Cümleye böyle başlayınca sanki düğün hazırlıklarından kaçmak için fırsat yaratan kişilere benzettim kendimi, ama üzerime düşen görevleri fazlasıyla yaptığım için gönül rahatlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri’ne ayak bastım.
Daha önce hep batıya gitmiş olmamdan dolayı seyahatimde ilk farklılık saatimi 2 saat geri almak yerine ileri almam oldu. 4 saatlik uçak yolculuğundan sonra havalimanında rutin pasaport kontrolünden geçtim. Ancak tam bitti derken bir de retina taraması için sıraya girdim.
Arkadaşım Dubai’de yaşadığı için otel ve ulaşım sorunum yoktu. Havadaki nem oranının %90 olması sebebiyle havaalanından çıkıp otoparktaki araca gidene kadar sanki su savaşından çıkmış gibi hissediyordum. Yaşadığım şehir İzmir de nemli bir şehir ama Eylül ayında Dubai’nin nem oranın yanında sıcaklığın 40°C’nin üzerinde olması bünyemin alışkın olduğu bir durum değildi. Avrupa’da sokaklarda gezmek zevk verirken, bu şehirde yürümek hava nedeniyle imkânsız gibiydi. Hatta şehir içi otobüs duraklarının dahi klimalı olmasının nedeni açıkça belliydi.

Her gezi öncesinde yaptığım satın alınacaklar listemin 1. sırasında “Fotoğraf Makine”si vardı ve bu yüzden güzel bir makine alabilmek için ilk önce “Dubai Mall”a gitmeye karar verdim. Dünyanın en önde gelen markalarının yer aldığı 1200’ün üzerinde mağazayı içeren alışveriş merkezi “Dubai Mall”a girer girmez gösteriş sizi etkiliyor. Ama tüm caydırıcı etkenlere rağmen ilk istikamet fotoğraf makinesi marş marş deyip, direkt en üst katta yer alan “Jack’s Electronics”e girdim. Nikon D5100 fotoğraf makinemi satın alırken, kampanya olduğunu ve yanında katı meyve sıkacağı vereceklerini öğrenince bir anda bu şehre kanım kaynamadı değil. Cem Yılmaz’ın deyimiyle “tamamen duygusal” olan bu olaydan sonra bir de pazarlığın sünnetten sayıldığı ve böyle bir alışveriş merkezinde dahi pazarlık yapılabileceğini öğreniyorum arkadaşımdan. Fotoğraf makinesinin yanında katı meyve sıkacağı, SD card ve fotoğraf makinesi çantasını hediye alıp mağazadan ayrıldım.

“Dubai Mall” alışveriş merkezinin girişindeki uyarı tabelası
Bu bir alışveriş merkezi ise daha önce gördüğüm AVM’ler mahalle aralarındaki express marketler diye düşünüyorum. Dünyanın en büyük alışveriş merkezi kabul edilmesi boşuna değil, 12 milyon metrekare kiralanabilir alana sahip olduğu düşünüldüğünde her mağazanın önünde sadece 1 dakika dursam herhalde 2 günümü buraya ayırmam gerekir. “Dubai Mall”ın ilk katında yer alan “Fashion Avenue” daki dünyanın en ünlü mağazaları arasında dolaşırken kendinizi Paris’te “Champs-Élysées Caddesi”nde gibi hissediyorsunuz.
Dünyanın en büyük akvaryumlarından biri olan “Dubai Aquarium / Underwater Zoo” dışarıdan izlenilecek şekilde camla kaplı ve her katta bir bölümü olduğundan alışveriş merkezini gezerken yüzen köpek balıklarını bilet almadan da izleyebiliyorsunuz.
“Dubai Aquarium / Underwater Zoo”
Aklınıza gelebilecek her renk ve şekildeki şekerlemenin satıldığı “Candylicious” mağazasını görünce, tatlısız yaşamayan birisi olarak direk dükkâna giriyorum. Elimde kocaman bir poşetin içinde envaı çeşit şekerleme ile çoğunluğu çocuklardan oluşan kasa kuyruğundayım

“Candylicious” mağazasındaki şeker ağacı


Munzur bir çocukmuş gibi bir avuç şekerlemeyi ağzıma atarken “Candylicious” mağazasının karşısındaki “Rain Forest Cafe” gözüme çarpıyor. Vahşi orman ve hayvan temalı bu kafede hem fiyatlar uygun hem yemekler güzel.



Akşamüstü olduğundan havanın biraz daha iyi olduğunu düşünerek alışveriş merkezinden ayrılıp “Dubai Creek”e doğru yol alıyoruz. “Haliç” kelimesinin özel isim olduğunu zannederken “Haliç”in Arapça’da “denizin kendisine ulaşan akarsu yatağının bir bölümünü istila etmesiyle meydana gelen yapının jeomorfolojik adı” olduğunu öğreniyorum. “Dubai Creek” nehri “Deira Dubai” ve “Bur Dubai”yi birbirinden ayırıyor. Nehrin üzerindeki ulaşım Abra denilen 20-25 kişi kapasiteli su taşıtları ile sağlanıyor. Bu bölgeye geldiğinizde şehrin sadece gökdelen ve gösterişten meydana gelmediğini görüyorsunuz.



“Dubai Creek” ve arkada Abra isimli deniz taşıtı
 Akşam için nehrin üzerinde dolaşan teknelerde yemek ayarlamıştı arkadaşım. Rezervasyon yaptırırken sizi saat kaçta nereden alacaklarını soruyorlar, belirttiğiniz yer ve saatte lüks bir otomobil ile sizi alıp tekneye ulaşımınızı sağlıyorlar. Ücrete dahil olan bir hizmet bu. Gökdelenlerin ışıkları, lüks otellerdeki lazer gösterileri, nehrin kıyısındaki restoranlardan gelen müzikler eşliğinde nehrin üzerinde yol alırken, yurtdışında yediğim en lezzetli ve Türk mutfağına en yakın yemekleri yiyorum.

Yoğun nem ve kum fırtınası yaşanan şehirde güzel fotoğraflar yakabilmek için “Burj Khalife”ye sabah erken saatte çıkmaya karar verdik. Dünyanın en yüksek gökdeleni olan (828metre ) “Burj Khalife”nin içerisinde saatte 64 km hızla giden dünyanın en hızlı asansörü yer alıyor. Seyir alanına çıkarken bindiğiniz bu asansörde vücudunuzun maruz kaldığı basıncı hayal dahi edemezsiniz. Seyir alanından şehre kuş bakışı baktığımda dağ veya yükseltinin olmaması dikkatimi çekiyor. Her taraftan yükselen gökdelenler, daha sonra gideceğim yapay ada “The Palm Jumeriah” ve “The World”, lüks arabaların dolaştığı otoyollar hepsi ayaklarımın altında.

Dünyanın en yüksek binasından (Burj Khalife) Dubai’nin kuşbaşı görünümü
Gökyüzünden yeryüzüne indiğimizde yapay ada “The Palm Jumeriah”a gitmeye karar veriyoruz. Bu yapay adaya giderken denizin içinde yer alan bir tünelden geçiyorsunuz. “Atlantis The Palm” otelinin önünde birkaç fotoğraf çekildikten sonra  hem öğle sıcağından kurtulmak hem de bir şeyler içmek için başka bir otele doğru yola koyuluyoruz. Türk kahvesi olarak sipariş verdiğim ancak içince tadını mırraya benzettiğim kahveyi yudumlarken, bulunduğumuz yerden yelken şeklindeki “Burj Al Arab”ın en güzel karelerinin yakalanabileceğini keşfediyorum


“Burj Al Arab” oteli ve marinası

7 yıldızı ile dünyanın en lüks oteli “Burj Al Arab”a otel parası ödemeden girebilmenin tek yolu, içerisindeki restoran ya da barlardan birine rezervasyon yaptırmak. Buraya kadar gelmişken bu otele ziyaret etmeden dönülemeyeceği için, “Burj Al Arab”ın en üst katındaki “Al Muntana” restoranla bitişik olan “Skyview Bar”dan akşam için yer ayırtıyoruz. Rezervasyon sırasında özellikle belirtilen spor olmayan kıyafetlerimizi giyip, şık şıkıdım girdiğimiz otelin lobisinde raks eden şadırvan ile altın kaplama dekorlar karşılıyor bizi. Gösterişin bu kadarı diyerek ağzım açık ilerliyorum otelin içerisinde. Pencere kenarındaki masaya geçip, içkimizi yudumlarken şehirdeki ışık gösterisine kendimi kaptırıyorum.

Burj Al Arab” otelinin içerisinden bir görünüm

Hayatımda ilk kez çölde safari yapacak olmanın verdiği heyecanla sabah erkenden uyanıyorum. Safari şirketi öğleden sonra bizi alacağı için sabahtan “Jumeriah Beach Road (JBR)”ın önünde yer alan Jumeriah plajına gitmeye karar veriyoruz. Bir yanda arap mimarisine uygun villalar, diğer yanda dışı aynalarla kaplanmış gökdelenler yer alıyor JBR’da. Bir bayan olmama ve arabadan anlamama rağmen bu yolda arabanın camına yapışmış şekilde 20 km hızla ilerliyoruz. Nedenine gelince daha sonra isimlerini öğrendiğim Bentley, Ferrari, Porche, Lamborghini, Rolls Royse hepsi ya yolun kenarına park etmiş ya da seyir halinde bu caddede. Uzun bir sahile sahip olan Jumeriah  Plajında isterseniz develerle dolaşabilirsiniz. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen deniz suyu sıcak, burada ferahlamak için denize girilmediğini anlıyorum.



Jumeriah Plajı ve JBR’daki son model otomobiller
Daha önce anlaştığımız safari turu şirketi gelip bizi evden alıyor (daha önce de belirttiğim gibi Dubai’de hizmet sektörü muhteşem). Şehirden uzaklaşarak otoyoldan çöle doğru ilerliyoruz. Kumun üzerinde daha rahat hareket etmek için şoförler lastiklerin havasını indiriyorlar ve 6 araç arka arkaya grup halinde safariye başlıyoruz. ATV araçlarını kullanmak ve birkaç foto çekilmek için kafile halinde mola veriyoruz. Kum tepeciklerinin üzerinde ilerlerken kumun altınızdan kayması ve sizin direksiyonu kontrol etme çabanız muhteşem bir duygu. Akşam olurken kamp yerine geliyoruz. Kamp alanının önünde develer ve kolunda şahin olan bir adam sizi karşılıyor. İçeri girdiğinizde açık büfe şeklinde yemek, nargile, mırra keyfi ile dansöz gösterisi sizi bekliyor. Bütün bu aktiviteler safari ücretine dahil.



Çölde safari
Ülkedeki petrolün bitmesiyle yaşanacak ekonomik bunalımı atlatmak amacıyla turizme yatırım yapılan şehirden ayrılırken; “En”ler şehri (en yıldızlı oteli (Burj Al Arab), dünyanın en yüksek binası( Burj Khalife), dünyanın en büyük alışveriş merkezi (Dubai Mall),dünyanın en büyük kapalı kayak pisti (Ski Dubai),dünyanın en büyük yapay adası (The Palm Dubai)…) denilince aklıma Dubai gelecek diyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder