14 Ağustos 2013 Çarşamba

BRUKSEL & BRUGGE

BÜROKRASİ ŞEHRİ BRUKSEL Mİ?ROMANTİK ŞEHİR BRUGGE MÜ?
2007 yılında Belçika ve Fransa’yı içeren tur programlarından birine katılmıştım. Fransa’ya geldiğimizde Belçika’da çekilen fotoğrafların olduğu makineyi kaybedince bu geziye ait hiçbir kare kalmamıştı elimde. Brüksel ve Brugge’e tekrar bir gezi düzenlemek için bundan güzel bahane olamazdı herhaldeJ
Avrupa Birliği’nin birçok binasının Brüksel’de bulunması nedeniyle AB’nin başkenti olarak geçiyor bu şehir. Resmi dil olarak Fransızca (%80) ve Felemenkçe(%20) konuşuluyor. Bu yüzden ülkedeki tabela ve levhalarda her iki dile göre de isimler yer alıyor.

Çoğu turist gibi ben de şehrin ana meydanı olan “De Grote Markt -La Grand Place” ı gezime başlangıç noktası olarak seçiyorum. Mimari açıdan dantel gibi işlenmiş binalardan oluşan bu meydan dikdörtgen şeklinde. 17. yy’da Fransa kralının bu meydanı bombalattıktan sonra sadece “Hotel de Ville”(Belediye Binası) ayakta kalabilmiş. Daha sonra ülkenin önde gelen zenginlerinin de katkısıyla bu meydan restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş.

                  “Grote Markt - Grand Place” meydanı
Elimde sımsıkı tuttuğum fotoğraf makinem ile görselliği muhteşem olan bu meydanı fotoğrafladıktan sonra “Hotel de Ville”(Belediye Binası)nin ilk katında yer alan turizm ofisine giriyorum. Şehirle ilgili birkaç broşür vb. aldıktan sonra binanın koridorlarındaki heykellere takılıyor gözüm. Pek çok soylu aile ile şehir konseyi üyelerinin resim ve heykelleri süslüyor bu güzel binanın içini. “Hotel de Ville”den ayrılırken kapıdaki görevli Türkçe selam verince muhabbete başlıyoruz ve Afyon-Emirdağlı olduğunu belirtiyor. Belçika nüfusunun büyük bir kısmının Afyon-Emirdağ’lılardan oluştuğunu ve çoğu Belçikalı’nın Emirdağ’ı Türkiye’den daha büyük zannettiğini öğreniyorum bu bayandan:)

Bu meydana yakın “İşeyen Çocuk Heykeli (Manneken Pis)” ve “Galeries Saint Hubert” bulunmakta. “The Galerie du Roi”, “Galerie de la Reine” ve “Galerie des Princes” olmak üzere 3 bölümden oluşan “Galeries Saint Hubert” 1846 yılında inşa edilmiş. Bu pasajda kıyafetten, hediyelik eşyaya, dekorasyondan, mücevhere kadar çok sayıda ünlü markayı bir arada bulabilirsiniz.
Şehrin simgesi haline gelen “İşeyen Çocuk Heykeli (Manneken Pis)” benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Heykeli kısaca şöyle tarif edeyim size. Hani bizim şehirlerarası yolculuk yaparken otobüslerin durduğu dinlenme tesisleri vardır ya, bu tesislerde fıskiyeli küçük havuzlar falan vardır. Bu heykelde işte onlar gibi bir şey. Simge haline gelen bu heykelin hikâyesi veya tarihi açıdan bir değeri var da ben mi bilmiyorum acaba diye düşünüyorum. Yanımda kümelenen Amerikalı tur grubuna bakıyorum onlar da şaşkın gözlerle bakıyorlar heykele… Amerikalı tur rehberi açıklama yapıyor grubuna; bir gün adamın biri çarşıda oğlunu kaybediyor ve bulduğu yere heykelini yaptıracağına söz veriyor. Baba oğlunu bugünkü heykelin olduğu noktada buluyor ve heykelini yaptırıyor. Özel günlerde bu heykele kıyafet giydirdiklerinden çok sayıda kostümü var diyor rehber. Eee hikâyede de ahım şahım bir şey değilmiş diye düşünüyorum ve hemen ayrılıyorum o alandan.



“İşeyen Çocuk Heykeli -Manneken Pis”

“Galeries Saint Hubert”
Paris’teki ünlü “Notre Dame”ı andıran ama küçültülmüş boyutlardaki “Notre Dame Du Sablon” kilisesini gezdikten sonra sırt çantamda yer alan soğuk sandviçimi yemek için bu kilisesinin karşısındaki “Egmont Park”a giriyorum. Şehir içerisinde nefes almanızı sağlayan bu güzel parkta oturup fıskiyelerden akan su sesi eşliğinde biraz zaman geçirmenizi tavsiye ederim.

Notre Dame Du Sablon” ve “Egmont Park”
Bu parktan ayrılıp “Regentschaps” caddesinden yukarı doğru devam ettiğimde ihtişamı ile karşımda duran binanın “Palacio de Justicia (Adalet Sarayı)”  olduğunu “Themis” heykeline benzer çok sayıda heykelin merdivenleri süslemesinden anladım. Yunan mitolojisine göre “Themis” heykelindeki “Kılıç” adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü, “Terazi” adaleti ve bunun dengeli bir şekilde dağıtılmasını, “Kadın” ve “Bakire” olması bağımsızlığını, gözünün bağlı olması tarafsızlığını simgeler. Bu güzel binanın içine girdiğinizde; Amerikan filmlerinden alışık olduğumuz yeşil renkte masa üstü lambalarını, davalı ve davacının görüşebileceği masaları ve mahkeme salonlarını görüyorsunuz. Adalet sarayı olmasından mıdır yoksa binanın heybetinden midir bilmiyorum ama insan kendini güvende hissediyor burada.

“Palacio de Justicia (Adalet Sarayı)”  

Bizans mimarisinin Brüksel’deki tek örneği olan  “Saint Mary's Church” ile koruyucu baş melek Michael’e ve azize Gudule adanan katedral “Saint Michael's Cathedral” de görülecek yerler arasında geliyor.

Saint Mary's Church 

Saint Michael's Cathedral
“Koninklijk Paleis (Kraliyet Sarayı)”nın mimarisi, “Parc de Bruxelles-Warandepark”ın ise peyzajına hayran kaldım. Yakınlardaki kafelerden birinden kahve ve cheesecake alıp, bu parkta zaman geçirmenizi şiddetle tavsiye ederim.
"Kraliyet Sarayı” ve park



Her gezi öncesi hazırladığım “Gezilecek Yerler” listeme baktığımda “Atomium” ve “Mini Europe” haricinde tüm yerleri gezdiğimi görüyorum. Expo fuarları için yapılan eserlerin daha sonra şehrin simgesi haline gelmesi sadece Paris’teki “Eiffel Kulesi” için geçerli değil. “Atomium” da 1958 yılında “Expo58” için demir kristal hücresinin 165 milyon kez büyütülüş halidir. 9 adet küre tüp geçitler ile birbirine bağlanıyor ve bazıları hariç diğerlerini gezebiliyorsunuz.
Atomium’un karşısında yer alan “Mini Europe” Avrupa’daki görülmesi gereken tarihi yapıtların minyatür halini sunuyor size. Tıpkı İstanbul’daki “Miniaturk” gibi.



Atomium”
 “Mini Europe”

Gezdik gördük gelelim yiyeceklere… Brüksel deyince sizin de aklınıza pazar tezgâhlarında yazılı “Brüksel Lahanası” geliyorsa, bu şehre geldiğinizde aslında o kadar da ünlü bir yiyecek olmadığını anlarsanız. Peki Brüksel hangi yiyecekleri ile ünlü? Çikolata, waffle, bira, midye…
Çikolata cennetindesinizJ bunu asla unutmayın!!İster bilinmedik markalardan alın, isterseniz “Leonidas” ya da “Neuhaus” gibi ünlü çikolatalardan. AMA İLLAKİ ÇİKOLATA ALINJJ Waffle için özel bir yer tarif etmeme gerek yok. Çünkü her köşe başında waffle dükkânı varJKokusundaki davete hayır diyemeyeceğiniz bir anda girin herhangi bir waffle dükkânına :)
Midyeye gelince; tek adres “Chez Leon” (Midyeci Leon). “Grand' Place-Grote Markt”a yakın olan “Midyeci Leon” rezervasyonlu çalışıyor ve çoğu ülkede bayilikleri var. Hayatınızın en güzel midyelerini burada yiyebileceğinizi garanti edebilirim. İster burada biranızı yudumlayın isterseniz meydandaki publarda. Zaten o kadar çok çeşit bira var ki (söylentilere göre 500 çeşitmiş) onları denerken yerin bir önemi kalmıyor. Biradaki çeşitlilik bira bardaklarında da var. Neredeyse her bira farklı bardakla servis ediliyor.
Genelde Brüksel’e gelenler bir günlüğüne Brugge’e geçerler. Ee benim başkalarından eksiğim ne diyorum ve yaklaşık 1 saatlik tren yolculuğundan sonra soluğu Brugge’de alıyorumJ En romantik şehir deyince herkesin aklına Venedik gelir ya burayı gördükten sonra benim aklıma sadece “Brugge” geliyor. Ortaçağ dönemini en iyi şekilde yansıtan bu şehirde kırmızı tuğlalı, önleri çiçeklerle donatılmış, renkli panjurlu ev ve malikânelerin önünden ister faytonla geçin isterseniz kanallarda dolaşan sandallarla. Brugge beni kendine aşık etti desem yeridir. Sözler yerine fotoğrafların daha iyi açıklayacağını düşündüğüm için Brüksel ve Brugge yazımı burada sonlandırıyorum ve sizi Brugge fotoğraflarım ile baş başa bırakıyorum…
 

Brugge’un merkezine doğru yol alan bir fayton

Brugge’den bir kare

"Minnewater ” Gölü ve parkı












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder