1 Ekim 2013 Salı

LIZBON & SINTRA & ESTORIL &CASCAIS

DENİZCİLER VE KAŞİFLERİN ŞEHRİ ; LİZBON…

“Porto mu daha güzel Lizbon mu” diye sorduklarında Lizbon’un bendeki yerinin farklı olmasının nedeni ne acaba? İzmir ile Lizbon’un kendimce belirlediğim ortak yönlerinin olması mı (Karşıyaka -Almada, Asansör -Elevator de Santa Justa, Boyoz - Pasteis de Nata) yoksa kankitomun uzunnnnn yıllar burada yaşaması mı?

Porto ve çevresini keşfettikten sonra Lizbon’a gitmek için otogarda alıyoruz soluğu. Nilay otobüs biletlerini elime tutuşturup, içecek bir şeyler almaya gidiyor. Ben de biletlerde yazan koltuk numarasına doğru ilerlerken bir bakıyorum anaaa bizim koltukta başkaları oturuyor. “Aferin Seher yanlış otobüse bindin” diye kendime söylenirken anlıyorum ki meğer herkes istediği yere oturuyormuş şehirlerarası otobüste :) Ülkemizdeki hizmet sektörünü hep eleştiririz ya, kurban olun siz bizimkilere:) Çünkü bu şehirde herşey yavaş, uyardığınızda da sürekli “Tem Calma - Tranquila – Sakin Ol” cümlesi ile karşılaşıyorsunuz.


Roma ve İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulu olan Lizbon’u keşfetmeye şehrin kalesinden başlıyoruz. Arkeolojik araştırmalarla M.Ö. 6. yyda İberler tarafından kullanıldığı belirlenen “Castelo Sao Jorge- Sao Jorge Kalesi”nin 11 adet kulesi hala ayakta. Bu kulelerin arasından en güzel panoromik fotoğrafları çekebileceğiniz yer ise “Torre de Ulisses- Ulisses Kulesi”. Kale alanında ayrıca kafe, restoran ve hediyelik eşya dükkânları da bulunuyor.

Kalenin bulunduğu bölgeden ayrılıp şehir merkezine doğru ilerlerken karşımıza “Se de Lisboa – Lizbon Katedrali ” çıkıyor. Yaklaşık 100 bin kişinin hayatını kaybettiği, 1755 yılında meydana gelen Lizbon Depremi’nde tüm şehir yerle bir olurken, bu katedral yapılan restorasyon çalışmaları ile günümüze kadar gelebilmiş ender yapılar arasında.

  “Se de Lisboa – Lizbon Katedrali” girişi
Katedralin önünden geçen tramvay yolunu takip ettiğinizde kendinizi “Arco de Rua Augusto” nun önünde buluyorsunuz. “Arco da Rua Augusto” Paris’teki “Arc de Tiomphe –Zafer Takı” na benzemekte. Orjinalinde saat kulesi olarak tasarlanan ancak daha sonra detaylandırılarak zafer takı halini alan bu kapıdan ilerlediğinizde  “Praça de Comercio- Ticaret Meydanı”na ulaşıyorsunuz. 1755 –Lizbon Depremi’nden önce Tejo nehri kıyısındaki bu meydanda Kraliyet Sarayı yer almaktaymış. Bu meydana akşamüstü gelip güneşin batışını izleyebilirsiniz.
“Arco da Rua Augusto- Rua Augusto Takı”


“Praça de Comercio- Ticaret Meydanı” ve “Dom Jose I Heykeli’

Şehrin en işlek caddesi olan ve ünlü markaların sağlı sollu mağazalarının bulunduğu “Rua Augusta” caddesinde yürürken kendinizi alışverişe kaptırabilirsiniz. Bu caddenin sonunda şehrin kalbi olan tüm gösteri, kutlama ve mitinglerin yapıldığı “Praça de D. Pedro IV-Rosssio Pedro IV Meydanı” bulunuyor. 1450 yılında inşaa edilen “Teatro Nacional D. Maria II - Tiyatro Binası”nın yanısıra “IV. Pedro Heykeli” de bu meydanda yer alan önemli eserler arasında. Bu meydanda kahve molası verip ortamın atmosferini koklayabilirisiniz.

Elevator de Santa Justa” dan “Praça de D. Pedro IV- Rossio Meydanı”nın görünümü
İzmir’de “Mithatpaşa Caddesi” ile “Halil Rıfat Paşa Caddesi”ni birbirine bağlayan “Tarihi Asansör”ün Neogotik tarzda inşaa edileni Portekiz’de karşımıza çıkıyor. “Elevator de Santa Justa” da Baixa ile Bairro Alto semtlerini birbirine bağlıyor. 1902 yılında inşa edilen asansör; 32 metre yükseklikte yer alan seyir terasından şehrin eşşiz manzarasını görme fırsatı sunuyor. Asansörün arka tarafındaki  “Convento da Ordem do Carmo-Carmo Rahibe Manastırı” da görülmesi gereken yerler arasında.
“Elevator de Santa Justa”
Lizbonun en göz alıcı yapısı bana göre “ Mosteiro Dos Jerónimos- Jerónimos Manastırı”. “UNESCO Dünya Mirasları Listesi”nde yer alan bu manastırın yapımına 1501 yılında başlanılmış ve 70 yıl sürmüş. Muhteşem mimarisi olan bu manastırın inşaatı için her yıl 70 kg altın harcanmış. Dış mimarisinde yer verilen palmiye ve baharat ağaçları şeklinde oyma işleri  yapıya Hindistan ve Afrika’ya yapılan seferleri ve bu bölgeleri hatırlatıcı bir özellik vermek amacıyla tasarlanmış.



Mosteiro Dos Jerónimos- Jerónimos Manastırı

Mosteiro Dos Jerónimos- Jerónimos Manastırı


Sarı tramwayları ile ünlü bu şehirde; 15 ve 28 numaralı tramvay hatları en çok turistler tarafından tercih ediyor. Tarihi binaların önlerinden geçmesi nedeniyle ulaşımda tercih edilen bu tramvaylardan 15 numaralı hat sizi Belem mahallesine ulaştırıyor.

Tejo nehrinin Atlas Okyanusu’na döküldüğü yerde bulunan “Padrao Dos Descobrimentos- Keşifler Anıtı” kâşif ve denizcileri ile ünlü bu ülkeyi en güzel anlatan yapıt. 52 metre yüksekliğinde yelkenleri açık bir gemiye benzeyen beton blok şeklindeki anıtta; dönemin tarihe geçmiş kâşifleri, sanatçıları ve bilim adamlarından oluşan toplam 30 adet ünlünün heykelleri yer almakta. Anıtın en önünde yer alan heykel ise Portekiz'in coğrafi keşiflerdeki önemli isimlerinden Prens Henry'ye ait.
“Padrao Dos Descobrimentos- Keşifler Anıtı” ve üzerinde yer alan heykeller
Avrupa'dan çıkıp doğrudan Hindistan'a giden ilk kişi olarak bilinen, Portekizli denizci “Vasco de Gama” nın anısına yapılan “Torre de Belem- Belem Kulesi” şehrin simgesi niteliğinde. İlk yapıldığında Tejo nehrinin içerisinde yer aldığı, ancak depremden sonra nehrin yönünü değiştirmesi ile kıyıya yaklaştığı söylenen bu kule taş oyma sanatının güzel örneklerinden. Kulenin tepesine çıktığınızda San Francisco’daki Golden Gate’e benzeyen kırmızı “Ponte de 25 Abril -25 Nisan Köprüsü” ile Rio de Jeneiro’daki “Kurtarıcı İsa” heykeline benzeyen “Cristo Rei Heykeli”ni fotoğraflayabilirsiniz.


"Torre de Belem- Belem Kulesi”

Cristo Rei Heykeli

"Ponte de 25 Abril -25 Nisan Köprüsü”


Portekiz’in kruvasanı olarak bilenen karamel, tarçın ve limon kremasıyla çanak şeklindeki milföy hamurunun pişirilmesi ile oluşan “Pasteis de Nata”yı yiyebileceğiniz en güzel mekan 1837 yılından beri faaliyet gösteren “Pasteis de Belem -Belem Pastanesi”.

Denize açılan ve geri dönmeyen denizcilere ithafen yazılan ağıtların konu alındığı Fado (Portekiz türküsüJ)’yu dinleyebileceğiniz kulüplerin yanısıra barları ile de gençlerin uğrak noktası olan Bairro Alto’yu akşamki programınıza eklemeyi unutmayın.

Lizbon’a gelmeden önce Nilay’ın ömrünü yediğim konu; Lizbon’a trenle yaklaşık 40 dakika uzaklıktaki “Sintra”ydı. Sintra’da görülecek çok sayıda tarihi bina var ancak kayaların üzerine oyulmuş olan masalsı “Palacio de Pena-Pena Sarayı”  beni bu şehre çeken yapıt. Pena Saray’ının olduğu tepeye şehir merkezinden otobüsler kalkıyor. 10 dakikalık otobüs yolculuğu sonunda kendinizi Alice Harikalar Diyarı’nda bulacaksanızJJ

                                                         Palacio de Pena-Pena Sarayı
Sintra’dan sonra trenle gidilebileceğiniz yerler arasında Estoril ve Cascais bulunmakta. Eskinin şirin balıkçı kasabaları şimdinin ise lüks yazlıkları ile karşımızda çıkıyor. Okyanus dalgaları nedeniyle en çok sörfçüler tarafından tercih edilen bu kasabalar yazın ise güzel plajları ile yerli halkın gözde mekanı haline geliyor.
Cascais Plajları
Portekiz’deki menülere baktığınızda en çok deniz ürünleri ile karşılıyorsunuz. Okyanus kenarındaki bu denizciler ülkesinde en popüler yemek ise codfish- morina balığı. Morina balığından yapılan yemeklere “bacalhau” deniliyor ve yılın her günü için farklı olmak üzere 365 değişik şekilde pişirildiği söyleniliyor. Balığın yanında sarımsaklı zeytinyağ soslu fırında patates servis ediliyor. Bu patates yemeğinin adı ise “batatas ao murro”.  
Kahve keyfine gelirsek, hala var mıdır bilmiyorum ama ben ordayken Algida’nın “Magnum Hot” diye sıcak bir içeceği vardı. Türkiye’de olmadığı için çok sevmiştim sıcak çikolata yerine sıcak magnum düşününJhmmm ağzım sulandı valla süper bir tatJ Konu ile ilgili komik bi anektodu da paylaşayım sizinle.
Magnum Hot’ı çok beğendiğim için Türkiye’ye de getiriyim dedim ve marketlerin birinden almaya karar verdim. Bir arkadaşımız da İzmir’de de var bundan boşuna yük etme dedi. İzmir’e döndüğümde soluğu Alsancak’taki Algida’nın ürünlerinin satıldığı bir kafede aldım. Kasa da bulunan beye gidip “Afedersiniz sizde Magnum Hot var mı?” diye sordum. Kasadaki bey ise “Valla abla bizde Turkcell ile Telsim Hat var” dedi. JJ Gülümseyerek ayrıldım kafeden.

Yazının başında da dediğim gibi Lizbon’un yeri bende farklı JJJ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder